+90 536 963 94 31
Tarih Kampı: Arşivden Metodolojiye; Bir Tarih Atölyesi

Tarih Kampı: Arşivden Metodolojiye; Bir Tarih Atölyesi

Kamp Tanıtımı

Arşivden Metodolojiye: Bir Tarih Atölyesi

Marangozlar, malzemelerini çok iyi bilmek zorundadır. Cevizden, gülden ne olur, testere nereye vurulmalıdır gibi şeyleri çok iyi bilirler. Arşiv belgesini yorumlamak ve günlük okumak da tam buna benzer şeylerdir. Yeni malzemeleri tanımak zorundasınız iki alanda da…. Marangoz nasıl işi ustasını izleyerek öğreniyorsa, tarihçi de işi iyi yapanı çok dikkatli takip etmelidir. Bir tarihçinin bu adamdan hiçbir farkı yoktur, üstünlüğü de.” Cemal Kafadar’ın tarihçiliği bir zanaat olarak tanımladığı bu sözler, bu mesleği icra etmeye çalışan tarihçiler için önemli bir yol gösterici olarak görülebilir. Biz de 20-26 Temmuz arasında Gümüşlük Akademisi’nde gerçekleştireceğimiz Tarih kampında Kafadar’ın bu söyleminden esinlenerek siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve entelektüel tarihten duygular ve fotoğraf tarihine kadar geniş bir spektrumda hem global tarih anlatısının hem de Osmanlı ve Türkiye tarihinin kilit kavramlarına ve önemli tartışmalarına odaklanacağız, vaka analizleriyle teorik çerçeveyi ete kemiğe büründürmeye çalışacağız. Bu kampta gerçekleştireceğimiz derslerde erken modern Osmanlı İmparatorluğunda çevre ve ekonomiyi, fotoğraflar ışığında transatlantik Ermeni göçünü, yine imparatorluğun 'hinterland'ında toplumsal bir arada yaşama pratiklerini; vaka analizleri üzerinden mikrotarih yazımının temel prensiplerini ve duyguların tarihselliğini ele alacağız.

Yer: Gümüşlük Akademisi Vakfı
Tarih: 20-26 Temmuz 2023

Eğitmenler: Gürer Karagedikli, Hazal Özdemir, Mehmet Kuru, Şeyma Afacan, Ümit Kurt

  

BAŞVURU FORMU

*Bu programa kayıt olduğunuz takdirde aynı hafta gerçekleşecek Cinsiyet Çalışmaları ve Spinoza kamplarının derslerine de katılabilirsiniz. Yaz kampları hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için  Yaz Kampları sayfamızı inceleyebilirsiniz başka sorularınız için: 

info@gocebedusunce.org

0536 963 94 31

Gürer Karagedikli: 

Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir Arada Yaşama Pratikleri: Anadolu Kentlerinin Müslüman ve Gayrimüslim Sakinleri (1650-1830) 

 Osmanlı İmparatorluğu, Müslüman ve Gayrimüslimlerin aynı mekânı paylaştığı bir imparatorluktu.  Bilhassa kent merkezlerinde gözlemlediğimiz bu durum, bize Osmanlı’da bir arada yaşama pratikleri hakkında ne söylüyor?  Bu ders, Tanzimat öncesi Anadolu kentlerinde farklı dinlere mensup grupların bir arada yaşamasını (ya da yaşamamasını) mahkeme kayıtları gibi tarihsel kaynaklar ışığında inceleyecektir.  

Ders iki bölümden oluşacak: Metodolojik ağırlıktaki İlk bölümde Osmanlı mahkeme kayıtları incelenecektir. Mahkeme kayıtlarının kullanılabilirliği, problemleri ve sınırları vurgulanacak, ve kadı mahkemelerinde Müslümanlar ve Gayrimüslimler arasındaki davalardan örnekler verilecektir. İkinci bölümdeyse Müslümanların ve Gayrimüslimlerin mekânsal vaziyetleri, mahallelerin özellikleri ile cemaatler arası yakınlık/uzaklık meseleleri ele alınacaktır. Bu konular etrafında, Osmanlı’da bir arada yaşama ve mekânsal ayrışma gibi kavramlar problematize edilecektir. 

Sonuç olarak, ders öğrencilere Osmanlı kentlerinde Müslüman ve Gayrimüslim topluluklar arasındaki çok katmanlı ilişkileri anlamlandırmada yardımcı olacaktır. 

Ayrıca mahkeme kayıtları gibi kompleks hukuki metinlerin önemi ve nasıl kullanılabileceği anlatılacaktır.

Hazal Özdemir: 

Stüdyo Fotoğrafçılığı ve Tabiiyet Pratikleri Arasında: Ermeni Transatlantik Göçünün Arşivini Tutmak 

1896-1908 arasında Osmanlı Ermenileri Amerika’da artan iş olanakları ve doğu vilayetlerindeki ekonomik sıkıntılar sebebiyle imparatorluktan ayrılırken II. Abdülhamid hükûmeti bu hareketliliği belirli şartlara bağlamıştı. Ermeniler Osmanlı tabiiyetinden çıkmak (terk-i tâbiiyet), geri dönmeyeceklerine dair bir senet imzalamak ve fotoğraflarını devlete teslim etmekle yükümlüydüler. Bu fotoğraflar on ikiye çoğaltılıp Ermenilerin giriş çıkış yapabilecekleri Trabzon, Samsun gibi limanlara, Dahiliye, Hariciye ve Zaptiye nezaretlerine dağıtılacaktı. Abdülhamid hükûmeti, bu pratiği hayata geçirirken Osmanlı Doğusunda büyüyen aile fotoğrafçılığı geleneğinden yararlandı ve bir göç veri tabanı oluşturmak için yerel Ermeni fotoğrafçıların teknolojisini, becerilerini ve zanaatını kullanmıştır.

Ermeni göçmenlerin tabiiyetten çıkarılmasını zorunlu kılmak ve fotoğrafları arşivleyerek göç veri tabanı ismini verdiğim bir sistem oluşturmayı, Abdülhamid idaresinin bürokratikleşme ve sınır oluşturma pratiklerini tamamlayan yönetim teknikleri olarak inceleyeceğiz. Bu derste amacımız hem bir arşiv belgesi hem de materyal obje olan fotoğrafın mekânla ve şahıslarla ilişkisini ortaya çıkarmak: Sivas’ta bir fotoğraf stüdyosunda, Bitlis’te bir karakolda veya Trabzon limanında bu fotoğrafların kullanımı nasıl şekilleniyor, fotoğraf hangi mekânlardan geçip anlam kazanıyor/kendi anlamını üretiyor? Nezaretlerde fotoğrafları arşivlenen Ermenilerin kimlikleri ellerinden alınıp geçersiz kılınıyor, tabiiyetten çıkarılıyorlar ve adları nüfus kayıtlarından siliniyordu. Öte yandan Ermeniler fotoğraflarıyla var olmaya devam ediyordu. Bu fotoğrafları Ermeni göçmenleri dışarda bırakarak kurulan bir sınır inşasının kaydı olarak düşünerek tabiiyet, fotoğraf ve arşiv pratiklerinin kesişim noktalarına odaklanacağız. Göç eden Ermenileri tanımanın, kodlamanın, sınıflandırmanın ve numaralandırmanın bir tekniği olan fotoğraf teknolojisi, imparatorluktaki bilgi üretimi ve yönetimine nasıl katkı sağladığı sorusunu cevaplayacağız. 

Mehmet Kuru:

İmparatorluk tarihine çevreden bakmak: 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğunda Çevre ve Ekonomi

Osmanlı imparatorluğu'nun kurumları 16. yüzyıl sonu ve 17. yüzyılın ilk yarısında önemli ölçüde dönüşür. Geleneksel tarihyazımının  dönemselleştirme çerçevesi içinde imparatorluğun "yükselme" ve "duraklama" arasındaki yıllara denk düşen bu dönem, revizyonist tarihçilerin gözünden kriz, dönüşüm, değişim yılları olarak değerlendirilir. Tarih atölyesinde verilecek derslerde,  belli bir dönem aralığına sıkıştırılarak incelenen bu süreci, öncesini ve sonrasını daha dahil ederek daha geniş bir zaman aralığında değerlendireceğiz. Bunun yanısıra İlgili dönemde, imparatorluğun sosyo-ekonomik altyapısındaki dönüşümler üzerinde belirleyici olan çevresel faktörler ve küresel gümüş akışının yerel ölçekteki etkilerinin nasıl farklılaştığını tartışacağız. Son olarak, imparatorluğun sosyo-ekonomik altyapısında yaşanan dönüşüm üzerine yürüttüğümüz tartışmaların, tarihyazımına ne gibi yeni açılımlar getirebileceği üzerinde duracağız.

 Şeyma Afacan : 

Duygular Tarihi: Bir Ezber Bozma Alanı 

Duygular nedir? Duyguların tarihselliği bize neler söyler? Duygular genel geçer tanımlarca biyolojik, verili, evrensel ve değişmez içsel itkiler olarak kabul edilir. Din ve biyoloji çatışmasında duygular kültür ve çevreden bağımsız, ekseriyetle ‘yanlışa’ düşüren, kadınsı, hayvani ya da mistik etkiler olarak karşımıza çıkar. Son yılların yükselişte olan spiritüel akımları duygulara dönüş çağı başlatmış, duygu - düşünce / beden - zihin ikiliği gibi ezberler sorgulanır hale gelmiştir. Ancak bunun da piyasa etkisine maruz kalması, yeni bir dizi ezberler silsilesine dönüşmesi gecikmemiştir. Bu seminer ise tüm ezberleri sorgulayabilmek adına duygulara, dünya ve Osmanlı tarihinden kimi örnekler aracılığıyla, tarihsel bir gözle bakmayı ve ekonomi-politik etkisiyle sürekli dönüşen, değişen ve ilişkisel şeyler olarak  yaklaşabilmeyi önerir. Bu sayede duyguları etiketleme, cinsiyetlileştirme ya da romantize etme gibi bazı eğilimlerin sarsılması amaçlanır.  "

1. Duygu: yeni bir kategori

İlk bölüm duygunun tarih sahnesine psikolojik bir terim olarak çıkış sürecini anlatır. Bu bize duygunun kardeş terimleri olan haz, tutku, heyecan, nefsin kuvvetleri ve humorism gibi terimler ile ilişkisini hatırlatır, 19 yüzyılın hakim söylemlerinde yer alan biyolojik ve mekanik bireyi tanıtır.

2. Duygulara tarihle bakmak: dönüşüm, değişim ve duygunun şiddeti İkinci bölüm utanç, korku ve aşk örnekleri üzerinden bireysel addedilen duyguların tarihsel dönüşümünü kimi örneklerle anlatır, kapitalizmin etkileri üzerine düşünmeye davet eder.

3. Kolektif duygular: Travma, hafıza ve propaganda Son bölüm kolektif ve politik duygulara travma, propaganda, hafıza ve narsisizm kavramları çerçevesinden bakar; yas, utanç, nefret gibi toplumsal yansımaları kuvvetli olan kimi duygulardan tarihsel örnekler sunar.

Şeyma Afacan, ''Duygular Tarihi: Bir Ezber Bozma Alanı'', Esra Dicle (ed) Edebiyatın Duygu Haritası (Istanbul: Dergah Yayınları), 13-41.

Ümit Kurt 

De Te Fabula Narratur: Mikrotarihin Gölgesinde Tarihe Dertlenmeler

Mikrotarih yazımının ne olduğunu, nasıl yapıldığını, metodolojisini vaka analizleri üzerinden uygulamalı bir şekilde anla(t)maya çalışmak. 

Amaç: Mikrotarih yazımının öncülerinden önemli tarihçi Carlo Gingzburg’un altını çizdiği üzere tarihsel kavramlar üzerine gerçeklik ihtimali yüksek genellemelere vakıaları mikroskobik bir analize tabi tutarak ulaşmaya çalışmak.

 

s