Psikanaliz, yüzyılı aşkın süredir düşünce sahnesindeki etkili yerini korumaktadır. Elbette bu etki, onun “bilinçaltı”, “savunma mekanizmaları”, “cinsel bastırma” gibi kavramlarının gündelik dildeki içi boş kullanımlarından kaynaklanmaz. Aksine onun, anaakım psikoloji taraftarlarınca bugün bile ciddiye alınmayan önemi özgün bir önermeden gelir: “Özne”, bilinci kapsar ama ona indirgenemez. Bu önermeye dayanan Freud’un “bilinçdışı” kavramından Lacan’ın “gerçek”, “simgesel” “imgesel” üçlüsüne psikanalitik geleneğin oluşturduğu teorik mirasın ağırlığı, beden-zihin, yaşam-kavram, akıl-duygu, birey-toplum gibi yerleşik karşıtlıkların sığlığını aşmak isteyen her türden düşünürü kendisine çekmiş; böylece sanat, edebiyat, felsefe ve sosyal bilimlerle hem ortaklık hem de rekabet içeren bir düşünsel karşılaşma yaşanmıştır.
Bu karşılaşmanın psikanaliz gelenek içindeki canlı tartışmalara yansımasının izini sürmenin yanında, onu benimseyenlerde hatta onu eleştirenlerde ateşlediği yaratıcı fikirleri tartışmak için 2-8 Eylül tarihleri arasında Gümüşlük Akademisi’nde bir araya geliyoruz. Burada (1) amacını, analizanın kendisiyle yüzleşme koşullarını sağlamak olarak koyan psikanalizin, içerden bir bakışla, vaadini yerine getirip getirmediğini sorgulayacak (2) Freud’dan Lacan’a psikanalizin kendi içindeki ayrım ve tartışmalarına odaklanacak (3) sanat ve kültür tarihinin arkeoloji, ikonografi gibi farklı yöntemleriyle psikanalizin yöntemi arasındaki kesişim ve ayrışmalara ışık tutacak (4) bilinçdışının ifadelerine odaklanmanın yetersizliğini ifşa edip odağı onun inşa edilmesine kaydıran Deleuze’ün “şizoanaliz”ini ele alacak ve (5) cinsel kimliğin oluşumu hakkındaki psikanalitik teoriyi “beden”, “cinsellik” ve “öznellik” temaları çerçevesinde tartışacağız. Hepiniz davetlisiniz.
Yer: Gümüşlük Akademisi
Tarih: 2-8 Eylül 2025
Detaylı bilgi almak için: info@gocebedusunce.org
Ozan Başdaner: 0 555 090 22 80
BAŞVURU FORMU
Alev Özkazanç - Psikanalizin Doğuşu: Beden, Cinsellik ve Öznellik
Bu derste, psikanalizin doğuşunu açıklamak üzere cinsellik ile öznellik arasındaki bağlantının nasıl kurulduğuna odaklanacağım. Psikanalizin esasen cinsellik üzerinden geliştirilen bir öznellik kuramı olduğu saptamasından hareket ederek bu bağlantıyı mümkün kılan tarihsel ve toplumsal bağlamı ortaya koymayı hedefliyorum. Sözkonusu bağlamı öncelikle psikanalizin kurucusu Freud’un yaşam öyküsü merkezinde inceleyecegim, daha sonra ise Foucault’un Cinselliğin Tarihi eserinde sunduğu “psikanalizin arkeolojisini” temel alarak iki farklı eksene odaklanacağım. Ayrıca bu iki ekseni daha somutlaştırmak üzere E. Roudinesco’nun Freud biyografisinden yararlanacağım. İlk eksen öznellik meselesinin nasıl öne çıktığını vurgulamak üzere, histerinin tedavisinde dikkatin nasıl bedenden söze, ruhsallığa ve öznelliğe kaydığına ışık tutuyor ve psikanalizin kurucu vakası olan Anna O vakasında bu dinamiğin nasıl işlediğini gösteriyor. İkinci eksen Freud’un çevresinde toplanan ve psikanalizi kuran küçük çevrenin oluşturduğu “geniş aile”nin ilişkilerine odaklanarak psikanalizin “benlik teknolojisi” olarak belirmesini ele alıyor.
Atakan Yorulmaz - Psikanalizden Ne Bekleyebiliriz?
Psikanalizin bir vaadi var mı? Bu soru, bir yüzyıldan fazla bir zaman önce Sigmund Freud tarafından ortaya atıldı. Günümüzde de hala geçerliliğini koruyan bu soruya Freud da dahil olmak üzere birçok psikanalist yanıt aradı. Buldular mı, pek emin değilim. Çünkü psikanalizin vaadine yönelik yanıt verecek tek pozisyon, analizan konumudur.
Freud’dan sonra psikanalizin teorisine ve pratiğine yönelik hem eleştiri hem de devrim niteliğinde görüşler getiren Jacques Lacan da, psikanaliz pratiğini olabildiğince hem psikanalist hem de analizan konumundan sorguladı. Bu sorgulamayı başta Freud’u ardından felsefe, edebiyat, toplumsal cinsiyet, matematik, mantık gibi birçok disiplini ele alarak yaptı. Bu durum Lacan’ı diğer disiplinlerin içerisine de dahil etti. Özellikle psikanalizin toplumsal meselelerde nasıl bir konumu olduğu, toplumsal olaylarda nasıl bir seste yankı bulabileceği üzerine birçok düşünce ortaya atıldı. Peki bu düşünceler, psikanalizin vaadiyle ortak bir temelde mi buluşuyor? Bu derste, “Psikanalizden ne bekleyebiliriz” sorusunu, yani psikanalizin vaadini hem öznel hem de toplumsal olandan yola çıkarak ele alacağız. Freud, Lacan ve Butler dahil olmak üzere psikanalizin tarihini, teorisini, pratiğini, imkânlarını ve sınırlarını tartışmaya açacağız.
Emre Sünter - Şizoanalizden Geriye Kalan
Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin Anti-Ödipus (1972) adlı yapıtı psikanaliz, politika ve felsefe arasındaki sınırları yeniden düşünme anlamında 20. yüzyılın önemli metinlerinden biridir. Özellikle Paris 68 olayları arzu kavramının yeniden ele alınmasını gerektiren bir iklim yaratır. Anti-Ödipus’un temel projesi hem arzuyu hiçbir dışsal merciye referans vermeksizin açıklamak hem de arzunun, kendi bastırılması da dahil olmak üzere çeşitli tarihsel oluşumları kateden bir soykütüğünü sunmaktır. Böylece şizoanaliz, arzuyu klasik psikanalizin öne sürdüğü biçimiyle eksik nesne üzerinden değil, kendi içinde üretken, dışsal bir açıklamaya ihtiyaç duymayan, toplumsal ve tarihsel bir süreç olarak kavramsallaştırır.
Bu derste, öncelikle Anti-Ödipus’ta somutlaştığı şekliyle şizoanalizin vaatlerini ele alacağım. Bunun için de La Quinzaine Littéraire dergisinin yöneticisi Maurice Nadeau’nun 1972 yılında düzenlediği disiplinler arası yuvarlak masa toplantısında, önemli psikanaliz kuramcılarından biri olan Serge Leclaire’in kitaba yönelttiği eleştirilerden yararlanacağım (Deleuze, 2002). Bu eleştirileri şu üç ana başlık altında topluyorum; bunlar aynı zamanda dersin de temel izlekleri olacaklar.
Dersin son kısmında, özellikle Bin Yayla (1980) üzerinden şizoanalizin Deleuze ve Guattari felsefesinin geneli açısından yansımalarını tartışacağım.
Nami Başer - Felsefe, Edebiyat ve Sosyal Bilimlerin Kesişiminde Psikanalizin Doğuşu ve Gelişimi
Bu derste psikanaliz kültürel bir etkinlik alanı olarak ele alınacaktır. Böylece psikanalizin, onu hazırlayan, onunla çakışan ve ondan yararlanan diğer kültürel alanlarla ilişkisine odaklanılacaktır. Kimileri psikanalizin felsefi öncellerini Eski Yunan’daki Sofist Antiphon’a kadar götürür. Biz de Antiphon’dan başlayıp Stoacılara, oradan da -Descartes, Leibniz, Spinoza gibi isimlerden geçerek- Husserl’e varan bir hatta psikanalizin felsefeyle çetrefilli ilişkisini masaya yatıracağız. İkinci olarak, bir yandan Balzac’tan Proust’a Freud’u önceleyen, diğer yandan gerçeküstücüler gibi açıkça Freud’dan yararlanan yazarların metinleri üzerinden psikanalizin edebiyatla ilişkine ayna tutacağız. Özellikle Samuel Beckett’in 1930 yılında verdiği Jean du Chas konferansı, James Joyce’un Finnegan Uyanması ve André Gide’in Kalpazanlar’ı gibi metinlerden pasajlar yakın okumaya tabi tutulacak. Son olarak, Gabriel Tarde ve Georg Simmel gibi psikanalizle ilişki kurabilmiş isimler aracılığıyla psikanalizin kendisiyle yakın bir zamanda ortaya çıkmış sosyal bilimlerle kurduğu bağın mahiyetini irdeleme fırsatı bulacağız.
Zeynep Sayın - Metodolojik Ortaklık: Dedektifin, Psikanalistin ve İmgebilimcinin Yöntemi
Bu derste farklı alanlara ait ve birbirinden bağımsız görünen bu üç iz sürme biçiminin; dedektifin, imgebilimcinin ve psikanalistin gizli kalmış ortaklıklarını açığa çıkarmayı deneyeceğiz.