+90 536 963 94 31
Sanat Tarihi Kampı

Sanat Tarihi Kampı

Kamp Tanıtımı

Başvuru Formu 

İçerik: Sanat ve mimarlık tarih yazımının tarihinin 20. Yüzyıl başındaki araştırma gezileri ile şekillendiği söylenebilir. Bu yüzyıl dönümü yolculukları, akademik bir bilgi alanı inşa etmekle birlikte imparatorlukların son döneminde politik coğrafya bilgi inşası ile iç içe geçti. Akademisyenler dünyanın dönüşen politik coğrafyasının dilini ve kültürel bilgisini üretiyorlardı. Sanat ve mimarlık tarihinin sonraki yolculuğu da başladığı gibi 20. yüzyılın politik dönüşümleri ile şekillendi. Sanat tarihi yazımı gibi masum görünen bir alan bir yirminci yüzyıl tanıklığı yapageldi. 

Bu atölyenin amacı sanat ve mimarlık tarihi alanında çalışan akademisyenlerin politik değişimler ile şekillenen paralel biyografik ve akademik yolculukları içinden bu tanıklığı okumak, bu kişiler üzerinden akademik yolculukların nasıl biyografik odiselere dönüştüğünü anlamak. Akademinin bugüne kadar süren odiselerine yüzyılın çeşitli noktalarından bakışlar oluşturmak. Bir yandan da akademik bilginin coğrafi sınırlar, yarılmalar (batı-doğu/kuzey-güney) ötesinde kişisel karşılaşmalar, aidiyetler, mesafeler üzerinden üretildiğini görmek.

  Başvuru Formu

Yer: Şirince, Kayserkaya Dağ Evleri

Tarih: 8-14 Ağustos 2024

Eğitmenler: Zehra Tonbul, Koray Durak, Nilay Özlü, Can Gündüz, Zeynep Simavi 

Detaylı bilgi için:

İdil Özenel iozenel@gmail.com  +90 535 389 00 83

Ege Polat egepolat@gocebedusunce.org  05392579886

*Bu programa kayıt olduğunuz takdirde aynı hafta gerçekleşecek Politik Antropoloji ile Antroposen ya da Kapitalosen: Yeni İklimler kamplarının derslerine de katılabilirsiniz. Program hakkında detaylı bilgiye bu linkten ulaşabilirsiniz.

Zehra Tonbul: Paralel Odiseler: Bir Akademik Coğrafi Tarih

Berlin İslam Sanatı Müzesi’nin direktörü Ernst Kühnel’e (1882-1964) 19 Şubat 1939 tarihli mektubunda, Ernst Diez (1878-1961) kendisi ile birlikte Doğu çalışmaları yapan ve o dönem Amerika’ya göç eden Alman-Avusturyalı sanat tarihçilerini “Oriental refugees”- “Doğu’nun Mültecileri” olarak niteliyor. Bu bir yandan Alman-Avusturyalı akademisyenlerin 1930’larda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yerinden edilme halini nitelerken, bir yandan da yurtlarının Almanya ya da Avusturya değil, “doğu olma” algısını anlatıyor.

Bu atölyede, odise ve nostos- “eve dönüş” kavramları üzerinden, Ernst Diez ile birlikte Ernst Herzfeld’in (1879-1948) yirminci yüzyıl başında İran’a yaptıkları yolculuklarından, 1930’larda New York’daki karşılaşmalarına ve sonrasında İkinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’a uzanan parallel biyografik ve akademik yolculukları izlenecek. Bu yolculukların paralelliği üzerinden bir yirminci yüzyıl düşünce ve akademik tarihi tartışmaya açılacak. 

Koray Durak: Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte “Bizantinolog” olmak: iki İstanbullunun Konstantinoupolis’i keşfi ve koruması

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin ilk müdürlerinden olan Aziz Ogan’ın (ö. 1956) eğitim ve mesleki hayatı Türkiye’de arkeoloji ve müzecilik alanlarının kuruluşuna ışık tuttuğu kadar, Bizantinolojinin ortaya çıkışına da tanıklık eder. Osman Hamdi Bey’in teşvikiyle arkeolojiye heves eden, I. Dünya Savaşı sırasında Şam’da Âsâr-ı Atîka Müşavir Muavinliği’ne tayin edilip Alman uzmanlarla yakınlık geliştiren ve Cumhuriyetin ilk yıllarında İzmir Âsâr-ı Atîka Müzesi’nin kuruluşunda başrol oynayan Ogan, ilerleyen yıllarda kariyerini İstanbul’un tarihsel mirasının ortaya çıkarılmasına ve aynı kentteki Arkeoloji Müzeleri’nin gelişimine adamıştır. Bu seminerde, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve torunu Hüseyin İnan’a ait arşivlerden derlenen belgelerle Aziz Ogan üzerinden erken Cumhuriyet döneminde Bizans mirasının nasıl korunduğu gözler önüne serilecektir. Ogan’ın İstanbul’un Bizans geçmişini araştıran Ernest Mamboury gibi diğer aktörler ile nasıl iletişimde olduğu incelenecek bir diğer konu olacaktır.

Genç Cumhuriyetin kültürel ve ideolojik bakış açısı ile ters düşmeyen Aziz Ogan’ın yanında, İstanbul’un Rum cemaati üyelerinden Miltiadis İsaak Nomidis’in (ö. 1959) hikâyesi daha az resmî bir resim sunar. 1930 ve 1940’lı yıllarda Galata Yüksek Kaldırım’da sahaflık yapan ve aynı zamanda usta bir haritacı olan Nomidis, Alfons Maria Schnedier ile Galata ve kendi başına da Vefa Kilise Camii ile Balıklı Manastır üzerine yayınlar yapmıştır. IBB Atatürk kitaplığında bulunan kişisel arşivindeki çizim, harita ve notlar bize, bu Bizans mirası emekçisinin nasıl kendi başına veya Ernest Mamboury gibi bir karakterle modern İstanbul’un Bizans geçmişini belgelediğini gösterir. 

Nilay Özlü: Dönem(ler)in Ruhunu Alexandre Vallaury ve Mimarisi Üzerinden Okumak

Bu seminer, farklı ülkeler, diller, kültürler ve aidiyetler arasında akışkan bir şekilde gezinebilen bir mimarı odağına alacaktır. İtalyan asıllı bir baba ve İzmirli Rum bir annenin çocuğu olarak 1850 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Alexandre Vallaury, geç Osmanlı Levanten dünyasına dair de bir pencere aralamaktadır. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz'in çok kültürlü, kozmopolit ve bir o kadar da devingen belle époque dönemi, Alexandre Vallaury’nin hayatı, eğitimi, mimari tarzı ve banileri üzerinden tartışılacaktır. Pek çoğu İstanbul'da inşa edilen Vallaury yapıları, bu binaların tasarım süreçlerine dair yazılı ve görsel kaynaklar ve muhtelif anekdotlar eşliğinde irdelenecektir. Seminerin ilk kısmında geç-Osmanlı döneminde Vallaury ve mimarisine odaklanılacak, ikinci bölümde ise 19. yüzyıl mimarlarının ve mimarisinin Cumhuriyet döneminde nasıl ele alındığına dair historiyografik bir okuma yapılacaktır.

Can Gündüz: Bir Sanat Biçimi olarak Sanat Tarihçinin Yolu: Kurt Erdmann İzleği

Düşünce, kültür, siyaset tarih yazımının uzun geçmişinin teorik ve pratik kazanımlarından süzülen öngörülerle ortaya çıkan Sanat Tarihi disiplinini 20. yüzyıl dönümünde bir meslek haline getiren belli başlı figürlerin coğrafi ve entelektüel izleklerine bir salik’in seyri sülûk’u ya da bir sanat biçimi olarak bakabilir miyiz? Sunumun ilk kısmında böyle bir bakışa ilham veren felsefi, kültürel, sosyo-kuramsal ve tarih yazımsal yaklaşımları, sanat tarihi yazımına aktarılan kavram dağarıyla ilişkilendirerek ele alacağız. İkinci bölümde ise “Bir Sanat Biçimi olarak Kemer” başlıklı doktora tezini 1927 yılında Hamburg Üniversitesi’nde Erwin Panofsky gözetiminde tamamlayan Kurt Erdmann’ın sanat tarihi pratiğine odaklanacağız. Ernst Diez’in ardından İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi kürsüsünü 1951 yılında devralan Erdmann, 1958 yılında Berlin İslam Sanatları Müzesinin başına geçmek üzere ayrılana dek Türkiye’de yaşamıştır. Ülkemizde Orta Çağ Anadolu Selçuklu kervansarayları üzerine üç ciltlik temel kaynakça eseri ve halı sanatı üzerine çok sayıda kitap ve makaleleriyle tanınmasına karşın yaşam öyküsü hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz Erdmann’ın pratiğini Türkiye’den tanıklıklara, ders verdiği üniversitelerle girdiği kurumsal yazışmalara ve meslektaşları tarafından ölümü ardından yazılan kısa biyografik yazılara (obituary) yer vererek ele alacağız.

Zeynep Simavi: Yeni Kıta’da Bir Disiplin Yaratmak: Mehmet Aga-Oglu ve Kuzey Amerika’da İslam Sanat Tarihi

Kuzey Amerika’da İslam sanatı akademik disiplininin oluşumu Avrupa’ya nazaran daha geç gerçekleşmiştir. Avrupa’nın Osmanlı Devleti ile yüzyıllar süren siyasi, diplomatik ve kültürel alanlardaki yakın teması İslam sanat tarihinin geç 19. yüzyıl ve sonrasında Almanya, Avusturya ve Fransa’da gelişmesinde önemli rol oynarken, Amerika Birleşik Devletleri’nde bu alanın gelişimi ancak 1930’lu yıllarda Mehmet Aga-Oglu’nun öncü katkılarıyla ivme kazanmıştır.

1896 yılında Erivan’da doğan Mehmet Aga-Oglu, Moskova Üniversitesi’nden aldığı Doğu Filolojileri eğitiminin ardından İstanbul’a gelmiş, Halil Edhem’in teşvikiyle Almanya ve Avusturya’da İslam sanatı üzerine doktora çalışmalarını tamamlamıştır. Evkaf Müzesi’ne bağlı Çinili Köşk İslam sanatı koleksiyonu küratörü iken Detroit Institute of Arts’tan İslam sanatı koleksiyonunu oluşturmak için davet alan Aga-Oglu’nun Amerika dönemi 1929’da başlar ve yaşamını yitirdiği 1949 yılına kadar Amerika’da İslam sanatı alanında birçok “ilk”e imza atar.

Bu seminerde farklı coğrafyalarda edinilen yaşam ve mesleki deneyimlerin Yeni Kıta’da yeni oluşmaya başlayan bir disiplindeki bilgi üretimine olan etkileri Aga-Oglu üzerinden, onun çevresindeki diğer sanat tarihçileriyle olan ilişkileri (diğer bir deyişle uluslararası akademisyen ağları) de göz önünde bulundurularak, tartışılacaktır.

 

s