+90 536 963 94 31
Çağdaş Felsefe Kampı

Çağdaş Felsefe Kampı

Kamp Tanıtımı

5-12 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen bu kampta, alanlarında uzman hocalarımızla, öğrenmeye ve tartışmaya motivasyonları yüksek katılımcılar buluştu. Son yüzyılın önemli felsefi başlıklarını tartışırken, katılımcılarımız pozitif enerjisi ile birlikte verimli ve besleyici bir hafta geçirdik.


Tarih: 5-12 Ağustos 2021

Çağdaş Felsefe yalnızca kronolojik bir sınıflandırma değil aynı zamanda  geçmiş yüzyılların felsefi problemlerine karşı alınan yeni tavırları imler. Bu yeni tavırlar, özellikle 19. yüzyılda hem felsefenin psikolojizm ile girdiği tartışmalar hem de matematik ve fizik gibi bilimlere dair temellendirme problemleriyle ilgili kriz ortamında doğmuştur. Bu açıdan çağdaş felsefenin problemleri felsefe tarihi mirasından ayrı düşünülemez. O halde çağa ait olan felsefe hem sorularıyla bu mirasın yükünü taşımakta hem de cevaplarıyla kendisine yeni bir “miras” yaratmaktadır. Bu kampımızda da çağdaş felsefe geleneğine yön vermiş başlıca filozofların ortaya attıkları problemleri ve düşünce sistemlerini ve güncel felsefi sorunları ele alacağız.

Eğitmenler:

Berk Butan
Topraktan Krize: Gıda İktidarı 
Türsel insanın ortaya çıkışından bu yana yaşamsal ilişkileri belirleme kudretine sahip en temel unsurlardan biri olan gıda, salt bir biyolojik ihtiyaç olmanın ötesinde sosyal alanın sürekli dönüşümüne katkıda bulunan en önemli fenomenlerden biri. Bugün içinde bulunduğumuz dönemde yaşamı görmezden gelen, tek düzeleşmiş kâr odaklı üretim, tüketim ve dolaşım pratikleri nedeniyle bir gıda krizi ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün. Bu oturumda gıda krizinin kaynaklarına ve gıda ilişkilerini bir kriz olarak karşımıza çıkaran politik zemine ilişkin bir soruşturma yapacağız. Biyopolitik bir temel üzerinde gıda iktidarı olarak tarifleyebileceğimiz bir tür yaşamsal iktidar ilişkileri ağının ne şekilde oluştuğu ve bu iktidar ilişkilerinin nasıl tüm çatlaklara sızarak katılaştığını ve bundan kaçışın nasıl mümkün olabileceğini görmeye çalışacağız.  


Devrim Sezer 
Suçluluk, Sorumluluk, Epistemik ve Hermeneutik Adaletsizlik
Tarihsel adaletsizliklerin günümüzde süren etkilerini anlamak için fail topluluğuna mensup kuşakların edimlerine mi, yoksa mağdur topluluğuna mensup kuşakların maruz kaldığı zulme ve bu zulmün doğurduğu sonuçlara mı bakmak gerekir? Fail topluluğuna mensup kuşaklar suçlu mudur, yoksa sorumlu mu? Suçluluk ile sorumluluk arasındaki farkı nasıl açıklığa kavuşturabiliriz? Mağdurun sesinin duyulmaması, sözünün önemsenmemesi, hatta kimi zaman yaşadığı haksızlığı ifade edecek güçten ve araçlardan yoksun bırakılması ilkine eklenen ikinci ve farklı bir adaletsizlik türü müdür? Bu ikinci adaletsizlik türünü nasıl adlandırmak gerekir?Dersimizde, bu ve benzeri soruları Karl Jaspers ve Hannah Arendt’in konuya ilişkin klasik eserleri ile Miranda Fricker ve José Medina gibi çağdaş felsefecilerin metinlerine dönerek tartışmaya açacağız.

Elis Şimşon
“İlk Felsefe Olarak Etik”
Bu dersin amacı Emmanuel Levinas’ın, düşüncesinin sloganvâri bir özeti olan “ilk felsefe olarak etik” ifadesiyle ne kastettiğini anlamak ve tartışmaktır. Levinas, ontolojinin karşısına etiği çıkarırken neyi hedeflemiştir? Batı felsefesi geleneğini, Başka’yı sistematik, tutarlı ve daimî bir biçimde bastıran, baskılayan, dışlayan ve hatta yok eden, yani Aynı’ya indirgeyen bir mekanizmanın işletilmesine dayandıran Levinas’ın bu eleştirisi hangi düşünürleri muhatap alır? Bu derste, Levinas’ın düşüncesi takip edilerek bu eleştirinin nasıl şekillendiği ve etik sorusunun düşünürün gündemine nasıl yerleştiği ele alınacaktır. Ayrıca Levinas’ın 20. Yüzyıl felsefesine katkısına ve bugün dünyada daha da vahim hale gelen öteki düşmanlığı karşısında bize söyleyeceklerine yer verilecektir. Ötekine ve başkalığa kayıtsızlığı ve tahammülsüzlüğü temel alan düşünce sistemlerinin kötücüllüğüne vurgu yapan Levinas’ın, bunlar karşısında, sorumluluk olarak tasavvur edilen etik özneliği savunması irdelenecektir. 

Hakan Atay
İlk Felsefe Olarak Estetik
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Bu seçeneklerin ikisini de kabullenmeyen şeye “nesne” adını yakıştıran nesne yönelimli ontolojiyle (kısaca NEYO) ilgileneceğiz bu derste. Amerikalı filozof Graham Harman, yaklaşık yirmi beş senedir geliştirmeye çalıştığı NEYO anlayışını başlarda “ilk felsefe olarak estetik” diye niteliyordu. Biz de ders boyunca bu anlayışın estetikle felsefeyi aynı düzleme yerleştirmesinin anlamını sorgulayacağız. Harman’ın düşüncesinin 90’lardan günümüze katettiği yolu ve geçirdiği dönüşümleri ele alacağız. Filozofun plastik sanatlara, mimarlığa ve edebiyata nasıl yaklaştığını inceleyeceğiz. Zamanımız kalırsa Harman’ın NEYO’su dışındaki NEYO’lardan, örneğin Ian Bogost, Levi Bryant ve Timothy Morton’ın metinlerinden de bahsedeceğiz. Son olarak bir sürpriz yapıp farkında olmadan ilk Türkçe NEYO’nun temellerini atan aramızdan bir felsefeciye de değineceğiz.

Orkun Tüfenk

Bergson ile Yenilik Üzerine Düşünmek

Ulus Baker, Bergson’un “yeni ne demektir?” sorusunu en net soran iki düşünürden biri olduğunu öne sürer. Baker’e göre, Bergson felsefesi “yeniyi mümkün kılan nedir?” sorusuyla özetlenebilir. Dersimizde buradan yola çıkacağız. Bu sorulara verdiğimiz yanıtlar ilk elden şöyledir: Yeniliği ancak evrende zamansal olarak ortaya çıkan ve doğası farklı olan bir şeyde buluruz. Doğa farkı anlamındaki (hakiki) zamansallık süredir. O halde yeniliğin özü, süre veya doğa farkıdır. Doğa farkı veya süre“can”da veya canlılıkta bulunur. Canlılık kesintisiz bir şekilde ileriye doğru atılan yaşamdır. Dersimizde, Bergson açısından yeniyi detaylı şekilde anlamak ve onu neyin mümkün kıldığını soruşturmak için Bergson’un felsefesinin merkezine koyduğu “doğa farkı”, “zamansallık(süre), “kesintisizlik(süreklilik)”, “ilerleme”, “canlılık ve yaşam” ve “atılım” kavramlarını açmaya çalışacağız. Dahası bu kavramların açıldıkça nasıl olup da felsefenin, sanatla ve bilimle hem sevecen hem de eleştirel bir diyaloga girebileceğini göreceğiz.

Ünsal Doğan Başkır

Atina-Roma Karşıtlığının Ötesinde Çağdaş Cumhuriyetçilik

Kökenleri Antik Yunan ve Roma deneyimlerinde ve siyasal düşüncelerinde bulunan cumhuriyetçilik, 19. ve 20. yüzyılların büyük bölümünde bir unutulma sürecine girmiş; 20. yüzyılın son çeyreğinde ise bir yeniden doğuş yaşamıştır. Bu derste, günümüzde siyaset teorisinin merkezi konularından biri olan çağdaş cumhuriyetçiliği çeşitli boyutlarıyla anlamaya ve çağdaş cumhuriyetçilik içindeki tartışma hatlarına ışık tutmaya çalışacağız. Bu çerçevede ilk olarak cumhuriyet fikrinin merkezindeki öz-yönetim, hukukun üstünlüğü, yurttaşlık ve kamusallık kavramlarının cumhuriyetçilik geleneği içindeki tanımlayıcı rolünü ele alacağız. Cumhuriyetçi geleneğe yön veren kavramsal çerçeveyi keşfetmek, aynı zamanda bu gelenek içindeki gerilimleri ve tartışma hatlarını da ortaya çıkaracak. Dersimizin ikinci bölümü Philip Petit, Quentin Skinner ve Maurizio Viroli gibi düşünürlerce temsil edilen çağdaş cumhuriyetçiliğin ortaya koyduğu yurttaşlık ve özgürlük tartışmasına odaklanacak. Çağdaş cumhuriyetçiliğin özellikle hukukun üstünlüğü ve “tahakkümsüzlük olarak özgürlük” kavramsallaştırmaları çerçevesinde belirlediği bu düşünme hattı, yine cumhuriyetçi düşünce içinden çeşitli eleştirilerin konusu olma niteliği taşıyor. Bu eleştirilerin başında ise çağdaş cumhuriyetçi düşünürlerin yurttaşlığın kamusal özgürlük boyutunu yeterince vurgulamadığı ve cumhuriyet düşüncesindeki kamusallık vurgusunun çağdaş cumhuriyetçi düşünürlerce hafifletiliyor olması geliyor. Öyle ki bu eleştirel ilişkilenme tarzı, çağdaş cumhuriyetçilik içinde birbirinden farklılaşan ve konuyu ele alan pek çok yazar tarafından Neo-Atina ve Neo-Roma cumhuriyetçiliği biçiminde adlandırılan iki karşıt konum ortaya çıkarıyor. Dersimizin son bölümünde Atina ile Roma modelleri arasındaki ikili karşıtlığa odaklanan bir cumhuriyetçilik kavrayışının açmazlarına çağdaş siyaset felsefesinin iki büyük ismi Jürgen Habermas ve Hannah Arendt’in çalışmaları ışığında yaklaşacak ve “devrimlerin kayıp hazinesi”nin peşine düşeceğiz.

s