+90 536 963 94 31
Sosyoloji Kampı 2023

Sosyoloji Kampı 2023

Kamp Tanıtımı

Sosyolog için “kültür” bir nevi turnusol kâğıdıdır. Zira ne kadar incelikli olursa olsun “kültür”e ilişkin ürettiği söylem “son kertede” materyalizm/kültüralizm ikiliğinin kutuplarından birine sıkıştırılır. Buna karşı sosyolog, “kültür”ün sayısız tanımı olduğunu hatırlatarak bu tartışmadan sıyrılmaya kalktığında, doksanın akıntısına kapılıp kendi bilim pratiğini bir “iktidar tekniği”ne indirgemenin ötesine geçemez. Burada yapılabilecek tek şey toplumsal bir morfolojiye toplumsal bir fenomenoloji enjekte etmek değildir. Sanat, bilim ve felsefe gibi “çıkardan en uzak alanlar” bile sosyolojik bakışın nesnesi haline getirilebilir. Fakat sosyolog bunu yaptığında kültürel üretim alanlarının toplumsal temelini yadsımanın getireceği “karizma”dan feragat etmeyi göze almış olur. Bu durumda sosyoloğun kültür dünyalarındaki “yabancı” olarak kendi pratiğini meşrulaştırabilmesinin yolu skolastizmin her türlü tuzağını atlatabilmesinden geçer. Başka bir deyişle sosyolojik bilgi, hakkında bilgi ürettiği insanların, niçin kendisi gibi düşünmediğinin hesabını, ürettiği bilgiye katabilmelidir.
Bu dertlerden yola çıkıp Göçebe Düşünce Derneği olarak Gümüşlük Akademi’de 5-11 Eylül tarihlerinde “kültür”ün toplumsal yaşamdaki oldukça farklı görünümlerini geniş bir yelpazede ele almaya çalışacağımız bu kampta, görsel malzemelerin göstererek gizlediklerini ortaya çıkarmanın beraberinden getirdiği olası bilimsel katkılardan; kapitalizmin, kendi krizlerini aşmak için kentsel mekânı şekillendirme biçimlerine, gençliğin kültürel pratiklerini egemen kültürel pratikler karşısında nasıl konumlandırdığından, yeni çalışma rejimlerinin beraberinde getirdiği korku/umut biraradalığının “kültür üreticileri”nin gündelik pratiklerindeki iz düşümlerine kültürel ve sınıfsal bir perspektiften odaklanacağız. Bunların yanında, toplumsal yapıların taşıyıcısı olan bedenin Fransız Sosyolojisinde ele alınma tarzlarını ve sosyal teorinin geleneksel ikiliklerini aşmada Bourdieu’nün “epistemolojik kopuş” ve “kültürel sermaye” gibi kavramlarının metodolojik verimlerini tartışacağız.

Tarih: 5-11 Eylül 2023
Yer: Gümüşlük Akademisi
Eğitmenler: Ayfer Bartu Candan, Can Candan, Funda Sönmez Öğütle, Ozan Başdaner, Semih Bilgin, Vefa Saygın Öğütle, Yıldırım Şentürk

BAŞVURU FORMU

*Bu programa kayıt olduğunuz takdirde aynı hafta gerçekleşecek Çağdaş Felsefe ve Nietzsche Marx Freud kamplarının derslerine de katılabilirsiniz.

 

info@gocebedusunce.org

0536 963 94 31

Ayfer Bartu Candan

Antropolojide Bakmak ve Görmek

Bu buluşmada ele alacağımız temel soru şu olacaktır: Antropoloji disiplini görsel malzemeleri analiz etmek için ne gibi kavramsal ve yöntemsel imkanlar sunar? Güncel ve tarihsel görsel malzemeleri kullanarak antropolojideki bakmak ve görmek ilişkisini irdeleyeceğiz. Görsel malzemeler bizlere toplumla, kültürle, tarihle ilgili neler söyler? Neleri gösterir, neleri gizler? Sömürgecilik dönemi, ulus-devlet inşa süreçleri ve sömürgecilik sonrası dünyada üretilmiş olan fotoğraf, kartpostal, aile albümleri gibi malzemeleri antropolojinin hangi araçları ile anlayabiliriz? Araştırmacılar ne tür görsel malzemeler üretebilirler? Sosyal bilimlerde görsel veri ve diğer veri türleri arasındaki ilişkiler nelerdir?

Can Candan

Can Candan ile Belgesel Sinema Atölyesi

 

Funda Sönmez Öğütle

Orta Sınıfın Kentsel Mekânı Dönüştürme Pratiklerinden Kentsel Heterotopyaya: Bir Mücadele Alanı Olarak Müşterekler

Bu derste 1970’lerden itibaren kapitalizmin krizlerini aşma stratejisinde temel araç olarak kullandığı (kentsel) mekânın “mekânsal ayrışma” ve “mekânda ortaklaşma” pratikleri üzerinden nasıl yeniden şekillendiğini/şekillenebileceğini sınıf-kültürel bir perspektifle ele alacağız. Kapitalizmin mekânı kullanma stratejisi, dönüşen mekân ve bu dönüşen mekânda (yeniden) inşa olan ilişkiler dolayımıyla yeni krizlere kapı aralarken, bu krizler neoliberal kentleşmenin direnç hatlarını aşındıran çatlaklar da yaratır. Orta sınıfın hem bu krizleri aşmada hem de çatlaklardan sızmada, neoliberal kentleşmenin temel aktörü olduğu söylenebilir mi? Bu soruyu takiben  –sınıf içi bölünmeleri de içine alan– sınıf-kültürel farklılaşmayı kavramada, mekânsal rekabetin bir çözümleme aracı olduğu kabulünden hareket edeceğiz. 

Mekânsal rekabet öncelikle, (devlet desteğiyle) gayrimenkul ve finans sektörünün günümüz kapitalizminde konut alıcılarını birer girişimci özneye dönüştüren ve kapitalizmin krizlerine/risklerine ortak eden spekülatif alanda belirginleşir. Bu noktada “mekânsal ayrışma” tartışması öne çıkar. Soylulaştırma ve kapalı site kavramsallaştırmaları üzerinden ele alırsak konut alanı, orta sınıf yaşam tarzı farklılaşması ve statü ayrımıyla kendini gösteren bir sınıfsal yeniden üretim alanı olarak yeniden şekillenir. Ancak bu kavramsallaştırmalar yaşam tarzı farklılaşmasının konut üzerinden orta sınıfın farklı katmanlarına hitap edecek şekilde arz edildiğini ve talebi de sınıfsal (sınıf-içi) ayrışmayı mekânda billurlaştıracak şekilde yönlendirmekte olduğunu gizleme riski taşır. Bu riski tespit ettiğimizde karşımızda mekânda inşa olan ancak “yekpare” olmayan orta sınıfı belirginleştiren bir hat açılır. Bu hattı takip ettiğimizde neoliberal kentleşmenin “sadık” addedilen girişimci özneleri olarak “orta sınıfın” yaşam alanı ile sınıfsal ilişkilerin kesişiminde ortaya çıkan krizi belirir: kentsel müşterekler mücadelesi. Mekânsal rekabet ikinci olarak tam da bu noktada belirginleşir; ortak alanlara el koyan devlet ve sermaye karşısında “mekânda ortaklaşma”. Güvencesiz istihdam, düşük ücret, barınma sorunu, ortak alanlara erişim sorunu orta sınıfı bu rekabette yeniden konumlandırır. Kentsel ortak alanlara devlet ve sermaye işbirliğinde el koyulma süreci, söz konusu ortak alanları mücadele, sınıfsal karşılaşma ve dayanışma ekseninde yeniden inşa eden ve kenti emeğin kolektif üretiminin sonucu olarak kurgulayan ortak bir sınıfsal hak talebinde buluşturan kentsel toplumsal hareketlere temel oluşturur. 

Ozan Başdaner

Sanat Tarihinden Sanat Sosyolojisine Teoriyi Nesneleştirmek

Bu seminerde yirminci yüzyılın sosyal ve beşeri bilimlerinin üç büyük ustası Max Weber, Erwin Panofsky ve Pierre Bourdieu arasındaki düşünsel bağlantılar mercek altına alınacaktır. Bundaki asıl hedef Bourdieu’nün entelektüel ilgileri doğrultusunda “kavramsal teçhizatını” oluştururken antagonist teorik konumları sentezci bir tutumla bir araya getirmesinin ardındaki mantığı açığa çıkarmaktır. Bu doğrultuda ilk olarak, Bourdieu’nün, Panofsky’nin sanat tarihi ve ikonoloji çalışmalarını sınıfsal bir zemine oturtarak “estetik algının sosyolojik teorisi”ni nasıl inşa ettiğine odaklanılacaktır. Ardından, Bourdieu’nün, sanat eserini tanımlama ve sınıflandırma mücadelelerini hesaba katmadığı için Panosky’nin sanat eserini “tanımlama” girişimindeki skolastik yanılgıyı nasıl açığa çıkardığı serimlenecektir. Burada Bourdieu’nün Panofsky’le kurduğu “eleştirel diyaloğa” odaklanmanın  amacı Bourdieu’nün sosyoloji pratiğinin ardında yatan Weberci jeste işaret ederek, Weber’in “gerçeklik” ve “kavram” arasına çektiği metodolojik çizginin mantıksal yapısının Bourdieu’nün sosyoloji pratiğindeki yaratıcı işlevini tartışmaya açmaktır.

Semih Bilgin

Yeni Çalışma Biçimlerine Yeni Eğilimler Yeni Korkular

Yeni çalışma rejimi bir yönüyle daha özerk ve yaratıcı bir iş tanımını çerçevelerken, diğer yanıyla “daha iyi iş” ve kariyer beklentilerine dair tüm vaatleri ters yüz eden yeni korkuları da beraberinde getiriyor. Geleceğin işleri olarak tanımlanan mesleklerdeki “psişik gelirler”, finansal girdilerden ziyade yeni umutları ve yeni korkuları tanımlıyor. Parlak bir gelecek için kendi yeteneklerinin girişimcisi olmak, artık yenilgi yönünde kendi yeteneklerini sömürme sürecinin bir tamamlayıcısı.

Bu derste, dönüşen dünyada değişen çalışma biçimlerinin olanaklarını ve yüz yüze bıraktığı sorunları mercek altına alıyoruz. Bunu yaparken Mouiler-Boutang’ın “Bilişsel Kapitalizm” kavrayışlarını takip ederek, Boltanski ve Chiapello’nun “Kapitalizmin Yeni Ruhu” dönemecinden, Angela McRobbie’nin “Yaratıcı Ol” söylemiyle yüzleşmesine, Andrew Ross’ta “alabilirsen iyi iş” buyruklarının “yedek işgücü ordusu” ve “göreli artı nüfus” yaratmadaki işlevine kadar giderek büyüyen literatürün rehberliğinde güncel çalışma biçimlerinin toplumsal yansımaları üzerine süren soruşturmaları izleyeceğiz.

Türkiye’nin özgül koşullarını hesaba katan bir dikkatle dersi yönlendiren temel soru şu: Tüm bu “iyi iş” vaatleri, tüm görünür sorunlarına rağmen, nasıl sadece doğal değil aynı zamanda bir fırsat olarak görülüyor? Dahası, yeni çalışma biçimleri benlik pratiklerimize ve gündelik yaşamı üretme yatkınlıklarımıza nasıl ve ne şekilde nüfuz ediyor? Bu heyecanların kaynağında hangi toplumsal dönüşümler yatıyor?

Vefa Saygın Öğütle

Kültür ve İktidarın Bedenleşmesi: Fransız Sosyolojisinde Beden

Althusser, Aydınlanma'nın üç gayrımeşru çocuğu olduğunu söylüyordu: Nietzsche, Marx ve Freud. Her üçünün de ortak özelliği bedeni (güç, emek ve arzu) merkeze alan çerçeveler geliştirmeleriydi. Beden, yüzyılın ikinci yarısından itibaren peyderpey felsefenin ve giderek sosyal bilimlerin gündemine geldi. Fakat beden ve bedenleşme temalarının 20. yüzyılda Fransız sosyal bilimi üzerindeki etkisi bilhassa paradigmatik oldu. Bu seminer çerçevesinde, Emile Durkheim, Marcel Mauss, Maurice Halbwachs gibi isimlerden Pierre Bourdieu'ye ve güncel Fransız sosyolojisine uzanan bu temanın izleri sürülecektir.

Yıldırım Şentürk

Gençlik Araştırmaları ve Gençlerin Kültürel Katılımı

Bu atölye çalışmasında önce Dünya’da ve Türkiye’de gençlik araştırmalarının seyri, gündeme getirdiği tartışmalar ve yaklaşımları ele alacağız. Sosyal bilimler açısından gençlik araştırmalarının sunduğu fırsatları ve güçlükleri irdeleyeceğiz. 

Daha sonra, yakın bir zamanda Türkiye dâhil dokuz ülkede eş zamanlı gerçekleştirilen bir araştırmanın güncel verilerini de kullanarak, gençlerin kültürel pratiklerini ve katılımlarını tartışacağız. Gençleri homojen bir grup olarak tasvir etmemeye özen göstererek, farklı gençlik profillerinin egemen kültürel pratiklere göre nasıl konumlandığını ve ilişkilendiğini anlamaya çalışacağız.

 

s