+90 536 963 94 31
Antik Çağ Felsefesi Kampı 2023

Antik Çağ Felsefesi Kampı 2023

Kamp Tanıtımı

Antik Yunan metinlerini bugün hâlâ neden okumalıyız? İlk olarak, Antik Yunan felsefesinde dile getirilen sorunsalların güncelliklerini bir biçimde koruduklarını söylemek gerekir. Bu, bir yandan, felsefi sorunsalların tarihselliklerini aşan bir kalıcılığa sahip olmasından; diğer yandan ise en çağdaş düşüncelerin bile, altlarını biraz kazıdığımızda, kendi soybilimlerini içerisinde taşımasından -bu düşüncelerin köklerini Antik Yunan metinlerinde bulmasından- ileri gelir. O halde, bu metinlere yeniden dönmemizi zorunlu kılan iki farklı amaç birbirine zıt iki farklı istikamette seyretmektedir: Antik Yunan metinlerinin tarihselliği aşan zaman-üstü veçheleri ve Batı felsefesine ilişkin güncel metinlerin bu kadim metinlerde köklenen tarihsellikleri. Antik Yunan metinlerinin tüketilemeyen zenginliğine nüfuz etmek ancak birbirinin tersi olan bu iki yönde ilerlemeyi öğrenmekle mümkündür.

Göçebe Düşünce Derneği olarak Arkhe Projesi’nde bu kampta antik metinlerin bu zenginliğine nüfuz etmeyi öğrenebilmek için, başta Platon ve Aristoteles olmak üzere, çeşitli Antik Yunan metinleri üzerinde derinleşmeye çalışacak ve Antik Yunan filozoflarının kendisi dahilinde yazdıkları arka planı anlayabilmek için ise dönemin tarihsel koşullarına ilişkin genel bir çerçeve çizmeyi deneyeceğiz. Böylece bir yandan Kratylos ve Timaios gibi metinlerin yüzeyinde açılan belli çatlaklara yönelerek güncelliğini hâlâ koruyan sorunsallar üzerinde derinleşirken, diğer yandan Antik Yunan dünyasına ilişkin genel bir bakış elde edebileceğiz. 13-19 Ağustos tarihleri arasında, Şirince-Arkhé kampüsünde gerçekleşecek olan bu kampımıza hepiniz davetlisiniz. 

Eğitmenler: Ahmet Arslan, Chryssi Sidiropoulou, Daniel Wolt, ve Ekin Dedeoğlu

Not: Eğitmenlerimizden Daniel Wolt’un dersi İngilizce olacaktır.

 

BAŞVURU FORMU

*Bu programa kaydolduğunuz takdirde aynı hafta gerçekleşecek Toplumsal Hafıza kampının derslerine de katılabilirsiniz. Yaz kampları hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için Yaz Kampları sayfamızı inceleyebilirsiniz başka sorularınız için: 

info@gocebedusunce.org

+90 5392579886

Ahmet Arslan

İki Kırılma Arasında Antik Yunan: Atina’da Felsefe Yapmak

Felsefe tarihçileri genellikle felsefenin önemli dönüm noktalarından birisi olarak Sokrates’i gösterir ve hatta bazıları bildiğimiz anlamda felsefenin sistematik olarak Sokrates’ten sonra başladığını iddia ederler. Dolayısıyla Antik Yunan dünyasının üç büyük filozofu, Sokrates, Platon, ve Aristoteles’in yaşadığı bu dönemin Atina’sının içinden geçtiği çalkantıları anlamak, batı felsefesinin kuruluşundan beri zımni olarak içerisinde bulunan çalkantıları anlamak için elzemdir. Peki ama bu dönemdeki Atina’yı nasıl okumak gerekir?

Dönüp baktığımızda, Atina’nın iki ayrı kriz içerisinde iki ayrı çalkantı yaşadığını görürüz. Bir yandan, Atina’nın büyük bir politik kriz içerisinde olduğunu görüyoruz. Bir önceki yüzyılda Yunan-Pers savaşlarını kazandığı müttefikleri Sparta ligiyle aralarındaki Peloponez Savaşları büyük bir yıkıma sebep olmuş, Perikles sonrası Atina kendini salgınlar ve askeri yenilgiler arasında bulmuş olarak görülüyor. 

Öte yandan, felsefe tarihçilerinin sınıflamasını gerekçelendirecek bir şekilde, bu üç filozof düşünsel bir kırılmanın da içerisinde bulunmuş gibi görünüyor. Bu dönem filozofların hem ele aldıkları konuların, hem de o konuları ele alma biçimlerin sorunsallaştırılarak yeniden düşünüldüğü bir kırılma anına karşılık geliyor. Artık sadece doğa dünyasının temel ilkelerinin keşfedilmesi değil, insan dünyasının işleyişi ve doğayla nasıl ilişkilendiği de felsefenin konusu haline gelmiş oluyor. Daha da önemlisi, düşünme ve fikir yürütme eylemi verili bir yeti olmaktan çıkarılarak felsefi bir sorunsal haline getiriliyor.

Peki bu iki kırılma anını nasıl yorumlamalıyız? Gerçekten bu anlatılar filozofların düşüncelerini anlamak için yararlı mı? Bu iki süreç birbirinden bağımsız mı gelişti? Eğer öyle değilse birbirini nasıl etkiledi? Dersimizde bu ve buna benzer soruları cevaplamaya çalışıp Antik Yunan dünyasında felsefenin doğuşuna dair genel bir bakış açısı edinmeye çalışacağız.

Chryssi Sidiropoulou

Göçebe Düşünce Derneği’nin düzenlediği Antik Çağ Felsefesi Kampı’nda gerçekleşecek sunumumda Platon'un dilin ve anlamın doğasını inceleyen Kratylos diyaloğunu ele alacağım. Sokrates'in Hermogenes ve dialoğa adını veren Kratylos karakteriyle yaptığı tartışma aracılığıyla, dille ilgili iki farklı teoriyle ​​tanışmaktayız. Dilsel natüralizm, Kratylos'un temsil ettiği görüştür ve gerçekliğin nihai ögeleriyle dilin en küçük bölümleri (στοιχεῖα) arasında doğal bir karşılık olduğu fikrinden oluşur. Sözcükler, nesnelerin taklitleridir (μίμησις). Öte yandan Hermogenes'e göre dilin gerçeklikle doğal ve nesnel bir ilişkisi yoktur, sözcükler nesnelere ad verenin öznel görüşü temelinde bağlanır. Dili mimesis olarak gören teorinin kabul edilemez olduğunu savunarak yasa koyucu (νομοθέτης) kavramını ve bunu izleyen kurum paradoksunu inceleyeceğim. Son olarak, Sokrates’in sunduğu "araç analojisi" ile çağdaş dil felsefesindeki bazı gelişmeleri ilişkilendirmeye çalışacağım. 

Daniel Wolt

Self-perception in Aristotle and the commentary tradition

In a famous passage in De Anima III 2, Aristotle discusses what we might call second-order perception: perception that one is perceiving. For Aristotle second-order perception is, so to speak, built into perception itself, and thus attributable to the (non-rational) perceptual capacity. This discussion is important in its own right, but it is also important for the role it played in later Neoplatonic thinking about the mind. Contra Aristotle, Neoplatonic thinkers argued that the ability to perceive that we perceive must involve reason in some way. The capacity for second-order perception, so reconceived, is thus used to account for self-awareness more generally: the faculty of the soul that enables us to perceive that we perceive is the same (rational) faculty that enables us to be aware of ourselves as thinking beings. Hence, what begins in Aristotle as a feature of the perceptual capacity, is reimagined by Neoplatonists as something both distinctly human and responsible for a quite distinct type of cognition, self-consciousness. Our seminar to trace this development and, in doing so, show how it fits into broader debates about the soul and the self in antiquity.

Ekin Dedeoğlu

Aristoteles, Metafizik A, M ve N’nün en zor bölümlerinden bazılarında bir yandan Platon’dan ayırdığı Pythagorasçıları, öte yandan Pythagorasçılık esinli Speusippos ve Ksenokrates gibi Eski Akademi üyelerinin sayı öğretilerini eleştiriyor. Bölümlerin felsefe tarihçisi için en büyük zorluğu, Aristoteles’in okuyucusunun –ya da dinleyicisinin– bu eleştirilerde hangi kuram ve argümanları hedef aldığını bildiğini varsayması. 

Doktrinal birlikleri olmamasına rağmen dönemin en köklü geleneklerinden birini oluşturan Pythagorasçıların ve Platon sonrası Akademi’nin öğreti içeriğiyle ilgili bugün elimizdeki veriler oldukça dağınık ve çelişkili. Hâlbuki, ne kadar hakkaniyetli bir sunum yaptığı sorusunu bir yana bırakırsak, bu öğretilerle ilgili Helenistik dönem öncesi tek kapsamlı kaynağımız da Aristoteles’in bizzat kendisi.

Bu dersin hedefi, filozofun Platon’la yollarını ayırdığı dönemde Akademi’de yükselen trendi temsil ettiği için ayrıcalıklı bir saldırıya uğrayan ve en azından Aristoteles’in sunumuna baktığımız zaman bize bugün oldukça ayrıksı görünen bu öğretilerin farklı versiyonlarını birbirinden ayrıştırmak ve hangi sorulara, nasıl bir paradigma içinde yanıt vermeğe çalıştığını anlamaya çalışmak. Bu çaba, her şeyden önce Aristoteles’in nasıl bir paradigma değişikliği önerdiğini ve bu değişikliğin kuvvetini anlamamız için önemli.

 

s