Zeynep Sayın, the first speaker of our event, focused on the relationship between aesthetics and politics on the basis of the concept of “image” and the possibilities images have for creating memories. However, in order to consider the image in this context, she distinguished images within "representational connections" from images modeling "gift relations". After showing that images in the language of "representation connections" create linguistic forms that bar mutual exchange and circulation, and thus communication, as in the act of "sacrifice", she drew attention to the movement of "gift relations", their circulation and the creation of non-closed partnerships, as an alternative way to think of images. Zeynep Sayın argued that images could open rifts and thus be an aesthetic form of resistance
The second speaker of our event E. Murat Çelik discussed the question of whether the encounter of art and politics will always be a relationship of opposition and domination, with emphasis on Badiou's classification of the different styles of this relationship to discuss.
Then, reminding that thinking about the relationship between aesthetics and politics has a long history dating back to Ancient Greece, Murat Çelik introduced the thoughts of Plato and Aristotle on the subject. In this respect, after Plato showed that expelling poets from his "State" is not actually a censorship and totalitarian attitude, but can be read as a symptom of the transition from "oral culture" to "written culture", Aristotle uses poiein instead of prattein in Poetics. He brought into question whether a semantic link can be established between ethical-political action and artistic production/creation through a passage he used.
The last speaker of our event, Barış Parkan, focused on the "liberation of the senses" in the "Private Property and Communism" section of Marx's 1844 Manuscripts, in terms of the aesthetic aspects of man's relationship with himself, nature and others in a society where private property is transcended. In this respect, Barış Parkan took Schiller's concept of play to make explicit the "understanding of aesthetics" that remained implicit in Marx.
Description: Sanat hiç şüphesiz politiktir. Peki çok çeşitli bağlamlarda karşılaştığımız bu formül aslında ne anlama gelir? Sanatı politik kılan ilk unsur elbette eserlerin politik içeriğiyle ilişkili olabilir: Mücadele ve direnişe adanmış eserler, içerikli bir politika estetiği bize sanatın politik yüzünü dolaysız olarak gösterir. Fakat bu politik yön çok daha karmaşık düzlemlerde; söz gelimi her şeyin araçsal bir akla tabi kılındığı bir gerçeklik içerisinde sanatın araçsallaştırılmaya direnen fenomenler üretme potansiyelinde bulunabilir. Yahut onu sürprizsiz bir estetik rejimin hüküm sürdüğü alanlarda duyumsamanın son derece yeni ve devrimci biçimlerini icat etme gücünde bulabiliriz. Böylece sanatın politik işlevi artık çok daha karmaşık bir düzey içerisinde keşfedilmesi gereken bir güç ve olanak sorunu haline gelir. Hangi yol tutulursa tutulsun, sanatın politik olduğunu dile getiren formülün yorumu ve düşünmeyi talep ettiği açıktır. respublika’da gerçekleştireceğimiz bu etkinlikte, sanatın politik, estetik, etik ve politik boyutunu Aristoteles, Marx, Ricoeur gibi düşünürlerin rehberliğinde tartışacak ve sanatın dağılan parçalarının izini eğitmenlerimiz Zeynep Sayın, E. Murat Çelik ve Barış Parkan’ın eşliğinde süreceğiz.
Topics:
Barış Parkan :
1844 Elyazmalarında Komünist Ütopya ve Duyuların Özgürleşmesi:
1844 Elyazmaları’nın “Özel Mülkiyet ve Komünizm” başlıklı bölümünde Marx (1978), özel mülkiyetin kaldırılmasının “bütün insan duyularının ve niteliklerinin özgürleşmesi” ve dolayısıyla “insanileşmesi” olacağını söyler. “Göz insan gözü olmuştur, aynı nesnesinin de sosyal insani bir nesne olması gibi.”
Birçok Marx yorumcusu (Robert Tucker (1978), Stefan Morawski (1970), Leonard Wessell (2022)) Marx’ın komünizm kuramının temelde estetik bir ideale dayandığını savunur.
McLellan (1970) ve Tucker (1978) 1844 Elyazmaları’nın bu bölümündeki görüşlerle Schiller’in oyun kavramı arasındaki benzerliklere dikkat çekerler. Bu seminerde, komünizmde “duyuların ve insani yetilerin özgürleşmesi” tezini estetik bir tez olarak okumanın yanı sıra epistemolojik, etik ve pratik (dönüşüme ait) boyutlarını da değerlendireceğiz. Bunun için Aristoteteles’in energeiai/kinesis ayrımından faydalanacağız; Marx’ın Wesenkrafte dediği insani duyular ve yetiler ile Aristoteles’in energeiai adını verdiği dinamizm türü arasındaki benzerlikleri değerlendireceğiz.
e. Murat Çelik :
Poetik ve Politik: Dolayımlı ama Dolaysız Bir İlişki
Ranciére Edebiyatın Politikası başlıklı kitabının hemen başında edebiyatın politikası ile yazarın politikasını birbirinden ayrıştırmamız gerektiğini söylüyor: “Edebiyatın Politikası yazarların içinde yaşadıkları dönemin toplumsal ve politik mücadeleleriyle veya bireysel angajmanlarıyla ilgili değildir. Yazarların toplumsal yapıları, siyasi hareketleri veya farklı kimlikleri yapıtlarında nasıl temsil ettikleri de konunun dışındadır. ‘Edebiyatın Politikası’ ifadesi edebiyatın saf edebiyat olarak siyaset yaptığını ima eder.” Dolayısıyla burada saf sanat ile politik sanat arasında ayrım yapmak gibi bir zorunluluk yoktur. Sanat o saflığın içinde politiktir zaten. Ranciér’in bu iddiasından yola çıkarak şunu söylemek gerekir o vakit: Eğer bir şekilde sanatın politik yönünü inceleyeceksek bu inceleme ancak ve ancak sanatın sanat olarak politik olanla ilişkisine yönelerek ilerlemelidir. Öteki türlüsü sanatsal olana şiddet uygulamak, sanatsalı başka bir şeye dönüştürmek olacaktır.
Burada önerilen yeni bir tutum değil aslında. Poetika’nın bir noktasında Aristoteles bize örtük de olsa şiir yapmak anlamındaki poiein fiiliyle eylemek anlamındaki prattein fiilini eş anlamlı kullanmayı önerir. Dolayısıyla poetik, etik ve politik en başından beri iç içedir.
Bu derste tartışmaya çalışacağım şey bu ilişkinin nasıl kurulduğu olacak. Kurmacanın alanında iş gören sanat ile pratiğin alanında işleyen etik ve politik arasındaki bağı oluştururken kurmacanın otonom yapısını da korumayı, onun pratik tarafından tahakküm altına alınmamasını, yani saf sanat olarak kalmasını nasıl sağlayacağız? Bu noktada sanat yapıtının ontolojisinden yola çıkıp okumanın fenomenolojisine uzanan kısa bir yolculuğa çıkacağız. Roman Ingarden, Wolfgang Iser ve Paul Ricoeur’ün ana durakları olacağı bu yolculuğun sonunda poetik olanla politik olan arasındaki dolayımlı ama dolaylı olmayan bağı görmeye çalışacağız.
Zeynep Sayın :
İmge, Armağan ve Direniş
İmge dediğimizde ne tür bir iletişimden söz ederiz? Ya da imgeler yoluyla iletişimden söz edebilir miyiz? İletişimin, komünikasyonun munus’u olan armağan üzerinden yeni imge biçimleri kurmak mümkündür. İletişim kurmaya gücü yeten imgelerin temsil ilişkilerinin dışına çıkması da mümkündür. Bu derste bir armağan olarak sunulan imge ile temsil içeren imge arasındaki ayrımı tartışacak; temsil ilişkilerinin dışında işleyebilecek imge biçimleri olarak sanattan, güncel sanattan ve sanatın nasıl bir direniş biçimi olduğundan söz edeceğiz.
info@gocebedusunce.org