İçerik: Antik Yunan dünyası, sadece batı medeniyeti için kurucu bir köken rolü üstlenmemiş, aynı zamanda ortak bir referans noktası olmuştur. Mit ve tragedyalar felsefeden sosyolojiye, edebiyattan psikanalize her alanda tekrar tekrar karşımıza çıkar. Antik Yunan düşüncesinin referans dünyası, kendine yeni kılıklar altında bir yer bulmayı daima başarır. Sisifos artık sadece tanrıların cezalandırdığı bir tiran değil, Camus ile birlikte kendi intiharı ile yüzleşen modern insandır. Oedipus bundan böyle tam da kendi felaketinden kaçmaya çalıştığı noktada felakete sürüklenen trajik kahraman değil, Freud ile birlikte bebeklikten çocukluğa geçişteki temel komplekstir. Antigone artık sadece trajedilere konu olmuş Thebes prensesi değil, insani yasa ile çatışan ilahi yasanın vücut bulmuş halidir. Mitik düşünme biçimini reddetmek isteyen batı düşüncesi, mitlerle düşünmekten vazgeçememiştir.
Öyleyse düşünceyle bu denli iç içe olan mitler, düşünme şeklimizin kendisini ne ölçüde etkilemiştir? Felsefenin doğuşuyla birlikte düşüncenin mythos’tan logos’a geçtiği sıklıkla söylenir. Platon’dan beri mitlerle böylesine iç içe gelişen batı felsefesi için bu hangi bakımlardan geçerlidir? Tragedyaların uygar insan arketipini kurmaktaki kurucu rolü, bizim bugün uygarlığa bakışımızı ne ölçüde trajikleştirmiştir? Düşüncenin içinde varlığını hala sürdüren mitik veçhenin yapısını anlayabilmek için, öncelikle mitlerin ve tragedyaların nasıl bir mantıkla işlediğini anlamamız gerekir.
Tam da bu sorular etrafında Gümüşlük Akademisi’nde şekillendirdiğimiz Mit ve Tragedya kampına hepiniz davetlisiniz.
Yer: Gümüşlük Akademisi
Tarih: 27 Ağustos - 2 Eylül
Eğitmenler: Devrim Sezer, Levent Kavas, Nazile Kalaycı, Hakan Atay, Hüseyin Deniz Özcan ve Ömer Araydın
Detaylı bilgi için:
Deniz Çiftçi - denizciftci11@gmail.com - +90 533 610 03 30
*Bu programa kayıt olduğunuz takdirde aynı hafta gerçekleşecek Dil ve Zihin Felsefesi kampının derslerine de katılabilirsiniz. Program hakkında detaylı bilgiye bu linkten ulaşabilirsiniz.
Detaylı bilgi almak için:
info@gocebedusunce.org
Nazile Kalaycı: Odysseia: Çöküş mü, Yükseliş mi?
Büyük Dönüşüm ve Açmazları
Homeros’un Odysseia destanı uygarlığın ortaya çıkış anını epik bir tarzda sunan kadim anlatılardandır; destanın kahramanı Odysseus ise uygar insanın arketipidir. Uygarlık derken topluluk hayatının yeni bir düzenlenişini, politikanın ve rasyonel düşünmenin topluluk hayatına dahil edilişini kastediyoruz; insanlık için büyük olaylara gebe bir başlangıç anıdır bu. Ne var ki her yeni başlangıcın bir takım kriz ve sapmalarla gerçekleştiğini de kabul etmek gerekir. Bu destanın başarısı tam da ‘eski’ ile ‘yeni’, ‘geleneksel’ ile ‘modern’ karşılaşmasından neşet eden problemleri göstermesinde, ‘çöken’ ve ‘yükselen’ değerleri bir arada sunarak dahil olduğumuz politik topluluğun açmazlarını dile getirmesinde yatar. Bu yüzden çoğunlukla Odysseus’un başarılarına ve kahramanlıklarına –dahası bu başarılar ve kahramanlıklar sayesinde gerçekleşen benlik inşasına– odaklanarak okunmuş bu eseri başka bir şekilde okumak da mümkündür. Bu derste amaçlanan Odysseia destanını “politikanın açmazları”, “teknikteki uygarlaşmanın yönü”, “nostalji”, “gösterge rejimi” gibi temalar çerçevesinde incelemektir.
Hakan Atay: Trajedi: Ömür Muhasebesi
Göçebe Düşünce Derneği’nin harikulade üyelerinin inanılmaz cömertliğiyle davet edildiğim yaz kamplarında bir süredir ömürler hakkında düşünüyorum. 2021’deki Edebiyat ve Hafıza Çalışmaları Kampı için hazırladığım “Ömürlülük: Gerçekçi Bir (İki) Hafıza Teorisi” ve 2022’de düzenlenen Edebiyat Kampı’nda sunduğum “Ömür Avcıları: Edebiyat ve Gerçeklik” seminerlerini bu yıl yeni bir sözlü denemeyle sürdürmek niyetindeyim. Bu sefer Fernando Pessoa’nın Huzursuzluk Defteri (dilimize Huzursuzluğun Kitabı adıyla çevrildi) ve Faust metinlerinden yola çıkmayı planlıyorum. Düşünceyle yaşam arasındaki gerilimin yükünü sırtlanan trajedinin aslında bir ömür muhasebesi olduğunu öne süreceğim.
Devrim Sezer: Heidegger’in Tragedya Felsefesi
Antigone siyaset felsefesinde pek çok tartışmaya konu oldu. Heidegger’in Antigone okuması, Aristoteles’ten Butler’a uzanan bu yorum zincirinin en özgün halkalarından biridir. Heidegger Sophokles’in tragedyasına sıra dışı bir yorum getirmekle kalmamıştır. Aynı zamanda siyasal olmayan bir tragedya felsefesi ortaya koymayı da amaçlamıştır. Fakat Heidegger gerçekten siyasal olmayan bir tragedya felsefesi mi sunmaktadır bize? Hem evet, hem hayır. Dersimiz Heidegger’in tragedya felsefesini iki farklı şekilde yorumlayabileceğimizi göstermeyi amaçlıyor. İlk olarak Heidegger’in 1942 tarihli Antigone yorumunun yakın okumasıyla başlayacağız. İkinci olarak, bu yorumun siyasal olmayan (hatta siyaset karşıtı olarak nitelenebilecek) yanlarını görebilmek için, Heidegger’in tragedya felsefesini Aristoteles ve Hegel’in tragedya felsefeleriyle karşılaştıracağız. Üçüncü ve son olarak Heidegger’in tartışmasının tam kalbinde yer alan tekinsizlik/yersiz yurtsuzluk vurgusunun romantik ve radikal siyasal düşüncedeki yerine dikkat çekecek ve Heidegger’in tragedya felsefesini daha siyasal bir tarzda okumayı deneyeceğiz.
Levent Kavas: Keçiboynuzuyla damla sakızı
Elimizde iki geçiş, durum dönüşümü öyküsü var: Mythos’ta logos’a, tragedyadan felsefeye. İkisi de ölüm kalım anlatıları olarak gerilim türüne giriyor; yerine koyma anlatıları olarak ya buyurucu bir nitelik taşıyor, ya yitime yazıklanmaya çağırıyor. Bu anlatıların gerek dayandığı gerek kurduğu doğruluk sözleşmelerine uymalı mıyız?
Hüseyin Deniz Özcan: Babalar ve Oğullar
“Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler”
Peki ama oğullar oğulluktan çekildiklerinde babalardan geriye ne kalır? Bu soruyu cevaplayabilmek için pek sorulmayan bir soruyu sormak gerekir: Baba nedir? Psikanaliz yalnızca koyduğu yasanın perspektifinden görünen tek bir Babayı tanır. Oysa Sophokles’in Kral Oidipous metni çok daha derin ve incelikli bir okumayı mümkün kılıyor gibidir. Görünen o ki yasanın ve anlamın kaynağı olarak Baba modeli logos’tan devşirilmiş bir modeldir. Logos-Tanrı-Yasa-Baba: Her biri te(le)ojik ve ahlaki bakımdan yüklü olan bu kavramlar, Sophokles’in metninde birbirlerine çözülmez bir düğümle bağlanır.
Fakat metnin zenginliği bu kez daha ferahlatıcı olan başka bir bağlantıyı daha gösterir: Kral Oidipous’ta tek bir Babanın değil babaların mevcudiyeti söz konusudur ve Oidipous’a farklı bağlamlarda bir köken sağlayan bu çeşitli baba figürlerini şekillendiren anlatıya yakından bakıldığında, teleolojinin daima şans ve nedensizlik kavramları ile sınır tanımayan bir yakınlık içerisinde olduğu görülecektir. Talihin işleyişi ereğin, anlamın ve yasanın kaynağı olarak görülen Babanın otoritesini yerinden eder: Baba mutlak değil bağımlıdır. Zaten mutlak olarak mevcut olabilseydi, kendisini temsil etmesi beklenen bir mahdum peydahlamaya ihtiyaç duyar mıydı? Oğullar oğulluktan çekildiğinde babalar Baba olarak kalabilseydi, Sophokles’in metninde Babanın görünür olduğu tek yer mahdumun kör edilmiş gözleri olur muydu? Bu derste ele alacağımız temel soru budur.
Ömer Araydın: Çokanlamlılık ve Gerilimler: Aiskhylos Metinlerinde Kendilik
Jean-Pierre Vernant, "zaman ve mekân içinde yeri çok açık ve netlikle sınırlandırılmış olan bu tarihi moment yönü, tragedya yapıtlarının yorumlanmasında bazı yöntem kurallarını zorunlu kılar" der. Bu dersin amacı, Aiskhylos'un metinlerindeki dilsel ve stilistik analizleri, tarihsel süreçlerle birleştirerek anlamaktır. Aiskhylos'un Orestia'sının sonunda, insan mahkemesi kurulsa bile, eski tanrılar ile Atina'nın demokrasiye geçmekte olan tanrıları arasındaki çelişkiyi irdeler. Çelişki, gerilim ve çokanlamlılık üzerinden işler. Artık, ethos ile daimon arasındaki sıkışmışlığınve çeşitli kuvvetlerin kendilik pratiklerini işlerken; Polis kentlerinin ortaya çıkışı, sorumluluk ve yurttaşlık kavramlarını, aile, kader ve ölümlülükle iç içe geçmesine sevk eder. Dersimizde bahsettiğimiz ve edeceğimiz kavramlarla, bu tarihsel momenti, Nietzsche, Jean-Pierre Vernant ve Louis Gernet’in yazılarıyla anlamaya çalışacağız.